Sahada şampiyon olmak için icap eden ne varsa “hepsini değil fazlasını yapan” bir kulüp başkanı, neden “son gerek şart” olarak başkanlığa veda tarihini de ekler şampiyonluk dilekçesine?
“Sistemin” Fenerbahçe’yi “şahsı yüzünden” engellediğini düşünüyor sayın Ali Koç…
Başkanın “hüsnü kuruntusu” ise, bu algıyı yaratanların zaferidir ki, vahimdir. Bırakın sistemi, onun yarattığı algı bile ülkenin en büyük kulübünü de en varlıklı başkanını bile kemirip tüketebiliyor.
Ama daha vahimi; ya Başkanın teşhisi doğruysa?..
İşte o ürpertici.
Açıkçası, endişelenenlerin başında Antalya’daki Fenerbahçe takımı geliyordu. Sette, baskıda, çıkışta etkisizdi. Kötü zemindeki mücadelenin her iki yarısında Antalyaspor oynadı, Fenerbahçe gol attı…Aslında, Sergen Yalçın Antalyaspor savunmasını orta sahaya yakın kurdurmuş, Fenerbahçe’nin Ferdi-Tadic’li işleyen sol kanadını Ferdi’nin bindirmelerini durduran Larsson’la başlamadan kesmişti. Önde baskı ile Fenerbahçe’nin önde baskısını ters-yüz etmişti.
Yetmezmiş gibi Fenerbahçe topu öne taşıyamadıkça işlevsiz kalan Tadic, Dzeko, Szymanski gibi usta ayaklar yakaladıkları nadir pozisyonlarda şut çekmekten korkuyorlardı sanki!
İkinci yarıya Fenerbahçe daha iyi başladı. Larsson sola geçmiş Ferdi rahatlamıştı. Ama Safuri yine sahanın en iyisiydi ve Antalyaspor da ilk yarının sonundaki kadar yorgun değildi.
Fenerbahçe tek golle de olsa zorlu deplasmandaki üç puana razı olduğunda İsmail Kartal en doğrusunu yapıp İrfan Can ve King ile Fenerbahçe forvetini tazeledi. On dakika sonra Dzeko-Batshuayi değişikliği yaptı. Fenerbahçe’nin ancak önde top tutarak golden sakınabileceğini biliyordu. Oysa bir de Livakovic vardı!
Son dakikalarda Szymanski’yi çıkaran Kartal, bunalan savunmaya Bonucci’yi ekledi ama Batshuayi’nin sürpriz golüyle fark ikiye çıktı.
Çağlar’a gelince… “Çalışan makinayı tamir etmeyin” derler ya; aksamadı ama alıştıkça daha verimli olacaktır.