İsrail – HAMAS çatışmasının Türkiye’nin iç siyasetindeki ilk yansımaları ortaya çıktığında, ilk somut tespitim ‘Allah Türkiye’yi korumuş’ şeklinde oldu.
‘Stratejik derinlik’ politikası ile Türkiye’yi Suriye’de stratejik çukura, milyonlarca Suriyelinin ülkemize gelmesiyle de Türk milletini kendi vatanında ‘demografik çukura’ düşüren Ahmet Davutoğlu’nun Filistin çıkışlarıydı bana bunu dedirten…
Tabii sonra Devlet Bahçeli’nin İsrail’e 24 saat süre vermesi ve ardından Erdoğan’ın Türkiye’yi ‘ortada’ konumlandıran pozisyondan ihvancı kodlara geri dönmesiyle söz konusu tespitim, ‘Allah ne yapsın? Seçimlerin arasına sıkıştırıldığı iki tarafın da ucu sıkıntılı” şekline dönüştü.
Aynı durumu, kurultayına günler kalan CHP için yaşıyorum.
Siyasi hayatının en zor seçiminden Erdoğan’ın zaferle çıkmasını adaylığını direterek sağlayan Kılıçdaroğlu, seçimden sonra da, “Bir siyasi parti lideri nasıl konuşmaz” ya da “Nasıl konuşmamalı” sorularının cevabını çok güzel ortaya koymuştu.
Öyle şeyler söyledi ki, siyaset akademilerinde söz konusu soruların uygulamalı anlatımına örnek olacak cinstendi…
Peki Kılıçdaroğlu’nun kurultayda en güçlü rakibi olacağı görünen Özgür Özel farklı mı?
Farklı olmadığı ve olmayacağı, kazanırsa CHP’de değişenin sadece genel başkan olacağı adaylığını açıklarken yaptığı konuşmadan belliydi. Ancak Özgür Özel Fatih Altaylı’ya öyle bir açıklama yaptı ki, ‘Bir lider nasıl konuşmamalı’ konusunda da Kılıçdaroğlu’na taş çıkartacak kapasitede olduğunu gösterdi.
Özel Altaylı’ya yaptığı açıklamada, “Kürt seçmenle” ‘kırgınlığı’ aşmanın yolunun Zafer Partisi’yle gizli protokol imzalayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun değişmesi olduğunu söyledi.
Neresinden tutmalı bu açıklamayı? Her tarafından elinizde kalacak ifadeler çünkü.
Birincisi, demokrasilerde ‘şu seçmen bu seçmen’ diye bir şey yoktur. Seçmen vardır. Kaldı ki, böyle tabirlerden en başta, kurduğu cumhuriyeti ulus devlet olarak şekillendiren Atatürk’ün partisi olmakla övünenlerin kaçınması gerekir…
Asıl konuya dönelim.
Kılıçdaroğlu HDP‐YSP’nin oyunu alabilecek ideal aday olarak lanse edilmişti değil mi? HDP-YSP’nin oyu alındı, sonuç ne oldu?
HDP kutsamaları yapanlar, bu tehlikeli flörtün getirisinden çok götürüsünü hesap edemedi.
Çünkü siyasetin bir matematik değil, bir sosyoloji olduğunu ve sosyolojinin matematiğini iyi hesap edenin ipi göğüslediğini ısrarla anlamak istemeyen bir CHP ve ona yakın çevreler var. (Anlamak isterlerse, ‘Kaybedeceği seçim Erdoğan’a böyle hediye edildi’ başlıklı yazımı okuyabilirler.)
Çok merak ediyorum, acaba Özgür Özel, Cumhurbaşkanlığı seçiminin alınan HDP-YSP desteğine rağmen Zafer Partisi’nin Sinan Oğan’ı aday yapmasıyla ikinci tura kaldığının farkında mı?
Zafer Partisi aday çıkarmamış olsaydı, yine alınacak HDP-YSP desteğine rağmen, hatta bu destek yüzünden Erdoğan ilk turda Üsküdar’ı rahat rahat geçecekti. Bu tablo açık şekilde ortada duruyor.
Gelin şimdi Altaylı’nın Özel’e sormadığı soruyu soralım.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal bey değil de kendisi olsaydı, Erdoğan’a ilk turda kazandırmayan Zafer Partisi’nin desteğini almak yerine ne yapardı?
Yoksa kendisi de Oğan gibi Erdoğan’ı destekleyeceğini mi açıklardı?
Bakın sayın Özel size bir tüyo vereyim.
Bazı siyasi partilerin, özellikle de ideolojik kökleri bulunanların toplumdaki psikolojik etkisi, aldıkları oy oranlarından çok daha fazladır.
Genel Başkan adayı olduğunuz CHP böyle bir partidir ama psikolojik etkisi büyük oranda olumsuzdur. Mesela MHP, olumlu anlamda bu etkiye sahip en önemli partidir ve İslamcı üssüne dönüşmesine rağmen bu etkisini azalsa da koruması, muhalefetin yanlış muhalefeti sayesindedir.
Emin olun oyu yüzde 1 ya var ya yok olan Saadet Partisi de bu özelliktedir.
Zafer Partisi mi?
Köklü değil yeni bir partidir ve varlığını olağanüstü bir sosyoloji üzerine inşa etmiştir. Ama yine de köklü partiler gibi psikolojik etkiye sahiptir.
Çünkü Zafer Partisi’nin varlığını üzerine inşa ettiği olağanüstü sosyolojinin Türk siyasetindeki olağan sosyolojide kökleri vardır. Onun içindir ki, ikinci turun gündemi sığınmacı ve kaçak sorunu olmuş ve ikinci tur öncesi Erdoğan bile Suriyelilerin gönderileceğini vaat etmek zorunda kalmıştır.
İşte bu olağanüstü sosyoloji Türkiye’nin gündemi oldukça, Zafer Partisi ile ittifak yapmadan da seçim kazanabilir ama Zafer Partisi’ni hedef yaparak başarı sağlayamazsınız.
Yani diyeceğim şu; sırtını terör örgütüne dayamış HDP-YSP gibi bir yapıyı normalleştirmeye, Türkiye’nin istila sorununu gündemde tutmaya çalışan Zafer Partisi’ni ise anormalleştirmeye çalışarak iktidar OLAMAZSINIZ!
Yine Altaylı’nın sormadığı başka bir soruyu sorayım, “‘Kürt’ seçmenin’ kırgınlığı” Kılıçdaroğlu koltuğunu kaybedince düzelecekse, Kılıçdaroğlu’nun partiden tasfiye ettiği CHP’nin öz evlatları ulusalcıların kırgınlığı, küskünlüğü ne olacak?
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile ittifak yapılmasının, seçim kazanılsaydı onların iktidara ortak edilecek olmasının, Sadullah Ergin faciasının ve İzmir’de Kemalizm düşmanı bir ismin aday gösterilmesinin CHP’li olan ve olmayan bütün Atatürkçüler’de yarattığı kırgınlık ve küskünlük ne olacak?
Siz gelince düzelecek mi Özgür bey?
Görünen o ki siz de o kırgınlığı derinleştireceksiniz!
Görünen o ki, sizin olası zaferiniz de, CHP’yi ele geçiren numaralı cumhuriyetçilerin, “Kürdistancıların,” AKP eskisi İslamcıların zaferi olacak.
CHP’nin zaferi olmayacak!